Berlin Mektupları
- Stok Durumu: Stokta var
- Ürün Kodu:: 6906-9789750839108
- YAZAR ADI: 6906-978-975-08-3910-8
“Berlin Mektupları” Haldun Taner’in 1935-1984 yılları boyunca öğrenci ve yazar olarak bulunduğu Almanya gözlemlerini içeriyor: Hitler’in yükselişi, siyasal mücadeleler, soğuk savaş yılları, füze rampaları, yeşiller hareketi, hava kirliliği, Türk işçiler sorunu, Alman Çeşmesi... Yirminci yüzyıl Almanyası tarihsel, toplumsal, siyasal, kültürel açıdan renkli bir üslupla gözler önüne seriliyor. Taner kitabın ilk baskısına yazdığı önsözde “Hikâyelerim çevrildikçe piyeslerim orda oynandıkça, kongre ya da konferans için çağrıldıkça, sık sık Almanya’ya gittim. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki kara günlerini, bunun içinden nasıl kurtulduklarını ilgi ile izledim. Gözlemlerimi, izlenimlerimi sık sık, ya gezi notlarımda, ya köşe yazılarımda anlattım.” diyor.
Kitap | |
Sayfa Sayısı | 152 |
Kitap Özellikleri | |
Basım Tarihi | 02.2017 |
Boyut | 13.5 x 21 cm |
Tadımlık | <p>Potsdam Bahçelerinde</p> <p>Sade Almanya’da çıkan gazetelerimize değil, burdakilere de bakın. İşçilerimiz yıllardır hep manşetleri işgal ediyor. Gün geçmiyor ki yeni bir sürtüşme olmasın, ya haksız tasarruflar, ya insanlık dışı önlemler, ya alçaltıcı davranışlar işçilerimizi tedirgin etmesin. Onların bu çeşit aşağılanmalara karşı tepkileri de değişik oluyor. Ya kendini yakacak kadar dünyadan bezme, ya başka türlü intihar, yahut da ham davranışa karşı daha ham bir davranışla, kaba kuvvetle direniş. Hiç bir şey yapamayan da öcünü içine atıyor. Her fırsatta parlayacak bir isyanını, dişlerini sıkıp frenlemeye çalışıyor. Bu da onu hasta ediyor. Ülser ve sinir hastalıkları insana durduğu yerde gelmez. Yeni Naziler Türklere düşman. Hıristiyan Demokratlar bizi istemiyor. Kohl hükümetinin işçilerimizi uzaklaştıracak yeni kanunlar çıkarması olasılığı büyük. Kısacası istiskal ediliyoruz. Resmen ve açıkça. Sanayilerindeki büyük işçi gediğini kapamamız için bizi baş tacı edenler, şimdi işleri bitti ya, bizi başlarından dehlemenin yollarını arıyorlar. Ajda’nın meşhur ettiği piyasa şarkısındaki gibi,<br /> Kapı açık<br /> Arkanı dön ve çık<br /> İstenmiyorsun artık.<br /> diyorlar. Ama işitmek işimize gelmiyor. Bazı işçilerimiz dönmek için kendilerinden yıllardır kesilen sigorta paralarını haklı olarak geri istiyorlar. Verilirse dönecekler. Bazıları da ne olursa olsun dönmemek niyetinde. İş görüp mark istiflemek uğruna yorgunluktan pestilleri çıkmasına ve dünyayı görecek halleri kalmamasına karşın, yine de hâlâ dillerini bile öğrenmedikleri bu tüketim cennetini bırakmak niyetinde değiller. Gerginlik arttıkça artıyor. Devlet işe başında sahip çıkmamış ki şimdi çıkabilsin. Zeminin altlarından kaydığını hisseden zavallı işçiler sinir bozukluğu ile birbirlerine düşüyorlar. Evde barış huzur bozuluyor. Yeni yetişen ve Almancayı Türkçeden iyi konuşan çocuklar kabuğundan çıkıp kabuğunu beğenmeyen kestane gibi analarını babalarını hor görüyorlar. Berlin Mektupları Yurttaki akrabalar biraz da kıskançlığın etkisi ile onları mark uğruna yad ellere gitmiş çıkarcılar sayıyor. Tatillerde kendilerine getirilen hediyeler bile bu horgörüyü azaltamıyor. Tersine bu üstünlük gösterisi yakınların aşağılık komplekslerini, düşmanlıklarını daha da kırbaçlıyor. Devlet işçiyi döviz sağlayıcı bir unsur saymaktan öte, sorunlarına yeterince inemiyor. İnip çıkan hükümetlerin hepsinin ayrı politik çıkar güden çelişkili siyasetlerine karşın birleştikleri tek nokta işçinin döviz sağlayan bir makine oluşu. O bozulmasın da gerisi önemli değil. Almandan horgörü, çocuğundan horgörü, yakınlarından horgörü karşısında şaşkına dönen zavallı işçinin tek avunağı, emeğine karşılık yurtta alabileceğinden kat kat fazlasını, hem de enflasyonsuz, banker fiyaskosuz yarını meçhul olmayan sağlam bir rayiçle alışı. Banka defterindeki Deutsche Mark Hazretleri, taksitle alınmış Mercedes arabası, renkli televizyonu, videosu ve Yeşilçam filmlerinden oluşan kaset koleksiyonu her günkü ezikliğini hafta sonları biraz unutturan kısa beyliğinin status simgelerini oluşturuyor.</p> |