Kategoriler
Alışveriş Sepetiniz

 Açılışa özel sepette  %33 indirim!

Celâliler Destanı

Celâliler Destanı
Ücretsiz Kargo
100 TL Üzeri Ücretsiz Kargo
Müşteri Hizmetleri
085X XXX XX XX
Geri İade İmkanı
14 Günde Geri İade
6,48TL
Vergiler Hariç: 6,48TL
  • Stok Durumu: Stokta var
  • Ürün Kodu:: 2618-9789750812774
  • YAZAR ADI: 2618-978-975-08-1277-4

Akın Celâliler Destanı'nda Osmanlı tarihindeki bir olayı büyük ustalıkla ve şiir gücüyle günümüz dünyasındaki insanı ezen gelişmelere yaslıyor. Kitap için; “…koca Osmanlı Mülkü’nün ayakta olduğu bir dönemde, zulmün ve buna karşı kalkışmanın, büyük ve uzun isyanın destanı olsun diye yazıldı” diyor...

Kitap
Sayfa Sayısı46
Kitap Özellikleri
Basım Tarihi07.2007
Boyut16 x 16 cm
Tadımlık<p>NERDE İNSAN</p> <p>Bütün kusurları sana yükledik ey zaman<br /> bir de mekândan münezzeh olana<br /> AŞİRET</p> <p>Ay doğuyor, soğumuş bakır rengiyle<br /> ürküterek vadilerin tarazlanmış sisini<br /> yeni doğmuş kuzuların sesini<br /> bastıran ağıl yanıyor<br /> yanıyor çitler, yolaklar, kayalar<br /> yanıyor som gümüşten<br /> soğumuş ışıltılarla<br /> ay doğuyor<br /> tepelerde gündüzün kaybolan<br /> konakları yeniden kurarak</p> <p>bir delikan göçerin yüreğinde<br /> palazlanıp uçan sevinç<br /> bir kocanın yüreğinde<br /> tüylenmeden duruyor<br /> kadınların verimcil göğüsleri<br /> sızlıyor çoğul yalnızlığında<br /> aşiret bekliyor<br /> neyi bekliyor<br /> her gece beklediğini bekliyor<br /> yağlar ve sütler donuyor<br /> korku, gecelerin beyi, şaşmaz celâli<br /> atmış yamçısını yayla üstüne<br /> ay doğuyor<br /> birden ve yükselerekten<br /> atlar<br /> demir şıkırtılar koparıp toynaklarında<br /> havaya sunan atlar<br /> atlılar geliyor</p> <p>atlılar geliyor, çocuklar kadınlar<br /> dişil bir ürpertiyle soluyor<br /> sorsan<br /> her elleri bir pençe<br /> atlılar geliyor<br /> herbiri<br /> üzengiye yükleyip ağırlığını<br /> doğruluyor bacakları üstünde<br /> eğiliyor doğruluyor<br /> tütüyor kıvrımlı bol şalvarları<br /> çadırın en yakın çevresinde<br /> dönüyor dönüyor<br /> uğratıyor dışarı, kim varsa<br /> azgın haykırışlarla<br /> imliyor parmağı<br /> avret uşak kız oğul<br /> giriyor her biri bir cehennemin kapısından<br /> yırtılıyor dünya, ipektenmiş gibi<br /> çılgın bağırtılarla<br /> bey, Tanrının koca eli, görklü bey<br /> her bağırış bedeninden bir parçayı<br /> vurup düşürüyor, öyle ki<br /> geçiyor sonunda bir iğnenin dar deliğinden</p> <p>atlılar<br /> yavaş atlarıyla yorgunluktan<br /> terkilerin acemi sipahlarını<br /> sararak bellerine<br /> uzaklaşıyor</p> <p>utanç biçiminde donuyor korku<br /> yedi zilkade binyedi</p> <p>Feyyaz bey oğlu Osman<br /> mir-i aşiret<br /> donatup otuzbeş müsellâh adam<br /> varıp odasını basıp<br /> tüfengiyle sağ kolunu vurup, düşürüp<br /> öldürdüğünde<br /> ve bir kuyu buğday ve bir kuyu arpa<br /> ve altıyüz kuruşluk enval ve erzak<br /> alıp savuştuğunda<br /> öcünü asıp boynuna<br /> çıkıyor iğnenin dar deliğinden<br /> bir daha<br /> bir daha sığmamak kararında</p> <p>sekiz zilkade binyedi<br /> işte dünyamıza bir yoğun celâli</p> <p>CANİK SANCAĞI AYANINDAN</p> <p>Ahvalimiz çok bozulmuştur<br /> perakende ve perişan olmamız yakındır<br /> hangimizde birkaç akçe zannolunsa<br /> mirlivanın kethüda ve subaşıları<br /> yoğiken tek yakınma, gelip üzerimize<br /> alır nemiz varsa, giderler<br /> oğlumuz kızımız ehlimiz<br /> bizim mi değil mi bilmiyoruz<br /> evimiz yurdumuz akçemiz<br /> bizim mi değil mi bilmiyoruz<br /> def-i zulma mecali yok kadılarımızın<br /> adalet sağlanmamakla<br /> ol bapta emir ve ferman...<br /> padişahımıza arzederiz<br /> mirî mal tahsil edilsin<br /> diye Menteşe’ye gönderilen görevli<br /> basılıp öldürüldü<br /> reayaca yağmalandı mirî mal<br /> yer gök karıştı öfkesinden Semender beyin<br /> yeni atanmıştı Menteşe sancağına<br /> çiçeği diri burnunda...<br /> “Nasıl olur” diyordu, “nasıl olur”<br /> “Benim sancağımda”<br /> ehl-i şer aranıp bulunsun<br /> ceza biçsin kadılar.<br /> ve vilayet ahalisi<br /> tutuklandı birer birer</p> <p>dikti başını Numan kadı<br /> “Biz oniki nefer kadılarız ki<br /> bizim kadılığımızda<br /> bey adamlarının methali yoktur<br /> suç atılmaz, ispat olunmadıkça<br /> ne eza edersiz suçsuz ahaliye...”</p> <p>ayağa kalkan ahali güvenip kadısına<br /> bey konaklarını bastılar<br /> adam aldılar ipten<br /> döve döve çıkardılar<br /> pazardan subaşıyı<br /> Arizalar uçuyordu şehr-i İstanbul’a<br /> her iki yandan.<br /> “Eşkıyayı tedip edip” diyordu Semender<br /> “fıkaranın rahatını sağlar iken?”<br /> “Haşa” diyordu kadılar, ardında reaya<br /> “ehl-i örf, ümera<br /> derecesiz zulmetmekte fıkara halka<br /> her ufak cürm bir yeni bahane<br /> halkı toptan cezalandırmaya<br /> ol bapta...”</p> <p>vergi memurları, defterdar, ümera<br /> varına var katma hırsıyla<br /> topladıklarını kendi hesaplarına<br /> arsızca geçiriyorlardı.</p> <p>örnekse:<br /> binbeşyüz seksenikide<br /> Karaman vilayetinde<br /> Hazine-i amire defterdarı Nuh<br /> Sinan paşanın Larende’de<br /> hamamını yaptıracağı gerekçesiyle<br /> topladığı bir şu kadar akçeyi<br /> kendiçün saraylar hanlar yaptırıp<br /> kul ücretini dahi vermediği...<br /> her üç vilayette<br /> Anadolu, Karaman ve Rum beylerbeyliğinde<br /> vali ve kaymakamların<br /> kalabalık maiyet sekbanlarıyla<br /> köylere çıkıp<br /> yem ve yemeklerini yedikleri<br /> vergi saldıkları, sekban akçesi<br /> selamlık diye...<br /> Tosya kadısının arzındaysa<br /> Çankırı mirliva kethüdasının<br /> sancağı koruyan sipahileri<br /> alıp parasını koyvermediği<br /> salıp salmasını ahaliye<br /> gezdiği vilayet içinde...<br /> bildiriliyordu.</p> <p>Eğridir de öyle, Anamas’da öyle...<br /> dokuzyüz elliyedi rebiülahirde<br /> subaşı Zaim Bin Ali<br /> Ankaralı bir kimesneyi<br /> etmediği bir cürümle suçlayarak<br /> cerime diye malının<br /> üstüne oturduğu..<br /> dirlik erbabı sürülerinin hizmetinde<br /> angarya veriyordu raiyet köylüye<br /> bir kale erinden sadrazama dek<br /> dirlik sahibi herkes<br /> reayaya musallattı</p> <p>hazine ve vakıflardan<br /> vazife-i cihet alanlar<br /> müderris, müftü, naip<br /> bağ bahçe otlak edinip<br /> yine reayaya angarya</p> <p>suhte ve levent bölükleri mi sade<br /> gün gibi açıktı, ehl-i örf de<br /> eşkıya teftişi, vilayet devri<br /> yine soyuldu reaya, gömleğine kadar</p> <p>ferman, dedi padişah, adaletindir<br /> bizzarur<br /> kullarım kendilerini korumaya izinlidir.<br /> leventler sekbanlar suhte kovaladı<br /> devriye bölükler...<br /> sonra asi oldu kendiler<br /> celâli yanına yerleştiler<br /> ehl-i örf hepsine kıydı sefer sefer<br /> yani öldürenler ve ölenler<br /> kendi kanlarını döktüler<br /> beylerle ümera bir onun arkasında<br /> bir ötekinin<br /> açıktan celâli, açıktan asi<br /> et kokunca tuz gerek<br /> ama tuz da koktu...<br /> Reaya birleşti yaslanıp fermana<br /> padişah indinde sözleri makbul<br /> ellerinde silah, kadılar<br /> ne timar ne zeamet<br /> “devriye gezenin demi hederdir.”<br /> divan hükmü oldu.</p> <p>köyleri kapattılar<br /> aşiret, cemaat, tarikat karıştı<br /> kavga taht kurdu.<br /> kavga, yakıcı, yıkıcı, yokedici kavga<br /> bozuldu düzenler, köyler boşaldı<br /> ahali perişan, perakende<br /> kimi levent oldu bey kapısına<br /> kimi şehirlere sığındı.<br /> yavru kuşlar gibi acemi<br /> bir duvardan bir duvara<br /> kendini çarpan kalabalıklar<br /> bir taştan bir başkasına<br /> hangisi daha sert, yumuşak hangisi<br /> hayır, onlar ne sersem ne acemi<br /> amansız bir kapana kıstırılmışlar<br /> o kötü, bu kötü, şu daha kötü<br /> ehven-i şer diyorlar<br /> ama biliyorlar, biliyorlar da<br /> kıstırıldıkları kapanda<br /> bir umar, bir küçük çatlak, sızan küçük ışık<br /> bulacaklar<br /> bulunca büyütür onlar</p>
Tekrar Baskı4. Baskı / 04.2014
Yorum Yap
Not: HTML'e dönüştürülmez!
Kötü İyi
Bu site, +360® - Gelişmiş E-ticaret Paketleri ile hazırlanmıştır.