Sarı Defterdekiler, Türkçe’nin büyük işçisi ve bir dünya yazarı olan Yaşar Kemal’in gençlik uğraşları ve ona güç katan birikimlerden oluşuyor. Eser, Karacaoğlan, Dadaoğlu gibi tanınmış âşıklar yanında, adları ilk kez bu kitapta duyulan Serbestî ve Dede Ünal gibi âşıklara ait deyişler, herbiri yerel anlamda tarihsel ve toplumsal bilgiler aktaran destan, türkü, ağıt ve maniler, bilmeceler, türkülü halk hikâyeleri ve bir de masal metni içeriyor. Çukurova halkbilimiyle uğraşanlar için eski 1940’lı yıllardan kalma özgün bir kaynak, halk edebiyatı metinlerini okumayı sevenler içinse işlenmemiş cevher değerinde söz anıtları...

Özellikler

Kitap
Sayfa Sayısı	400
Kitap Özellikleri
Basım Tarihi	01.1997
Boyut	13.5 x 21 cm
Tadımlık	<p>Kemal Sadık Göğceli’nin halk yaratılarına ilgisi ne zaman başladı, bunun kesin tarihini belirlemek kolay değil...<br /> Nerede başladı, sorusunun yanıtını biliyoruz: Çukurova’nın karnına doğru yürümüş kayalıklı bir dağın koyağındaki Hemite köyünde. Hemite o zamanlar şimdiki gibi Osmaniye’ye değil, Kadirli’ye bağlı bir köy...<br /> Doğduğu evde Kürtçe, köyde Türkçe konuşuluyordu.<br /> Kemal Sadık, altı yedi yaşlarındayken, yöredeki halk şairleri gibi şiirler söylemeye başlamıştı. Daha okuma yazma öğrenmemişti. Köyünde okul yoktu.<br /> Anası, onun halk şairi olmasını hiç istemiyordu. Oysa, “Bu ev, Abdale Zeyniki’nin diz çöküp destan söylediği evdir,” diye övünülüyordu evde... Aile daha Çukurova’ya göçmeden, büyük Kürt halk şairi, destancısı evlerine konuk olup destan söylemişti. Eve gelen kimi konuklar ve Kürt destancılar hep Abdale Zeyniki’den söz ediyorlardı.<br /> Küçük Kemal, demek ki, hiç ayırdına varmadan, evin içindeki Abdale Zeyniki efsanesinden ve çevredeki halk şairlerinden etkilenmişti. Söyledikçe söylüyordu...<br /> Adı Âşık Kemal’e çıktı, Çukurova’da yayılmaya başladı...<br /> Bir gün Hemite’ye Torosların âmâ şairi Âşık Ali geldi. Sabaha kadar çakıştılar. Yani, bir Âşık Ali söyledi, bir Âşık Kemal... Âşık Ali, bu çocuğu pek sevdi. “Sen bu yaşta bu kadarsan, sonunda Karacaoğlan gibi olacaksın,” dedi...<br /> Anası neden karşı çıkıyordu onun şiir, türkü söylemesine?<br /> Birkaç yıl önce, Kemal’i dört buçuk yaşındayken, dağlar gibi kocası öldürülmüştü. Zala’nın oğlu gibi babayiğit bir koruyucusu varken... Onu, Van’dan gelirken ölümden kurtardığı, besleyip büyüttüğü, oğulluğu Yusuf, camide namaz kılarken bıçaklamıştı. Zala’nın oğlunun elinden ne gelir? Nigâr Hatun, belki de, biricik evladı Kemal halk şairi olursa başını alır gider, yuvadan uçar diye düşünüyordu...<br /> Zala’nın oğlu, sonrada eşkiya oldu. Bazı geceler, yanında beş eşkiya ile Kemallerin evine gelir, ona armağanlar getirirdi. Yumuşak, tatlı, güler yüzlü bir adamdı...<br /> İşte bu Zala’nın oğlunu bir gün Toroslarda candarmalar çevirdiler ve beş kişisiyle birlikte öldürdüler. Kemal, bu acı haberi alır almaz uzun bir ağıt yaktı. Anasına da söyledi. Anası, ilk olarak bu türküsünü sevdi, ilk olarak şiir söylemesine ses çıkarmadı. Onu yenmişti...</p>
Tekrar Baskı	5. Baskı / 03.2022