Kategoriler
Alışveriş Sepetiniz

 Açılışa özel sepette  %33 indirim!

Kılıç İpekte Sınanır - Toplu Şiirler 1982 - 2007 / Hüseyin Ferhad

Kılıç İpekte Sınanır - Toplu Şiirler 1982 - 2007 / Hüseyin Ferhad
Ücretsiz Kargo
100 TL Üzeri Ücretsiz Kargo
Müşteri Hizmetleri
085X XXX XX XX
Geri İade İmkanı
14 Günde Geri İade
300,00TL
Vergiler Hariç: 300,00TL
  • Stok Durumu: Stokta var
  • Ürün Kodu:: 777-9789750801914
  • YAZAR ADI: 777-978-975-08-0191-1

“Asya, kül denizindeki ada! Sağrındaki ışık bulutundan ağdım toprağa ben, tanıdım hayatı. Susa yollarında dolaştım, pürenlerle örtülü bayırlarında uyudum, at sürdüm tundralarında. Kam’larınla lama’larınla arkadaşlık ettim. Asya, totem denizindeki ada! Seni aşkla sevdim. Öfke ve ümid bir muska gibi sallanıyor nicedir boynumda. Unutamıyorum...” Türk şiirinin doğu kapısından gür bir ses: Hüseyin Ferhad. Şimdiye dek yayımlamış olduğu altı şiir kitabına “Gizli Âyinler”i de ekleyerek bütün şiirlerini Kılıç İpekte Sınanır’da bir araya getiriyor.

Kitap
Sayfa Sayısı488
Kitap Özellikleri
Basım Tarihi03.2000
Boyut13.5 x 21 cm
Tadımlık<p>BİR DAĞIN ETEKLERİNE</p> <p>Bir dağın eteklerine bıraktım keçileri,<br /> kavalımı dipsiz bir uçuruma.<br /> Yüreğimdeki ıslaklık, dudaklarımdaki kuruma<br /> yeni değil. Biraz lor peyniri,</p> <p>zeytin, ekmek. Aha, göçebe çıkınımız.<br /> Bir fundalıkta unuttuğumuz davar<br /> kemirir içimi. Tef çalmak neye yarar<br /> ey Acı? Kovalar dolusu acı sağdığımız</p> <p>bir dağın eteklerine bıraktım liri,<br /> arpı, kanunu, bağlamayı onun yanına.<br /> Kilitledim sözcüklerin çeyiz sandığına<br /> bize kalan o Büyük Şiir’i.</p> <p>SABAH YILDIZI</p> <p>Denizin üstünde bir saban<br /> sürüyor geceyi. Konakladığımız yer batak<br /> ve kamış içinde. Uzak<br /> gemilerde gurbet ezanları. Zaman</p> <p>takılıp kalıyor yosun yapraklarına.<br /> Kitaplarda od sızıntısı;<br /> sesler kargış içinde. Sabah Yıldızı<br /> düşüyor bir abdal çadırına.</p> <p>Ovalar mavi, koyaklar çivit,<br /> örenler kül ve duman:<br /> ‘ülkemiz barış içinde’ ey Ozan<br /> yeryüzü çağırıyor seni, var git.</p> <p>METAFİZİK</p> <p>Seni bir kilise avlusunda dilenmeliyim artık<br /> çarmıha gerili avuçlarımda birer suskun çan.<br /> – Ben değil miyim şu yıkıntıların üzerinde uzanan<br /> saçlarım darmadağınık.</p> <p>Seni bir sinagog avlusunda dilenmeliyim artık<br /> çıplak ayaklarına sürmeliyim o ilençli yüzümü.<br /> –Ben değil miyim kemirip duran Madde’ye verilmiş<br /> tek sözünü<br /> aklım darmadağınık.</p> <p>Seni bir cami avlusunda dilenmeliyim artık<br /> kirli bir mendil gibi sermeliyim yüreğimi önünde.<br /> –Ne var içimi kanatan bu ezan seslerinde<br /> mihrabım darmadağınık.</p> <p>SONSUZ DÖNÜŞ</p> <p>Tef çalıyor çamın biri<br /> iki yana sallanarak.<br /> Pingpong oynuyor şu geç vakit<br /> kaygısız birkaç kozalak.</p> <p>İki güvercin öpüşüp duruyor<br /> iki ayrı dalda,<br /> gölgeleri uzayıp karışıyor<br /> karşı duvarda.</p> <p>Usul bir sesle irkildim<br /> döndüm soluma kimse yok<br /> Baktım sağ yanımda birileri<br /> cıgara aranmada.</p> <p>İki kafadar ölüydü bunlar<br /> bir at iskeletinin sırtında,<br /> verdiğim cıgarayı ısırarak<br /> eridiler karanlıkta.</p> <p>Dirgen uçlu bir tarak<br /> takıldı kaldı saçlarında.<br /> Bir tanrıtanımaz olarak<br /> dedim: ‘‘kulkualda kuvalda...’’</p> <p>Kırmızı bir akrep<br /> ısırdı yüreğimi.<br /> Mezarlığın oradan geçiyordum, öte yakadan<br /> durdurdu beni bir parmak imi.</p> <p>Bir serçe yavrusu<br /> kanatlanıp kondu elime.<br /> Dedim: ‘‘ Adın ne? ’’<br /> Dedi: ‘‘ Dilini ver dilime.’’</p> <p>‘‘Geçiyordum uğradım,’’ dedim<br /> ‘‘sizin bu elin sırrı nedir?’’<br /> Üç beş kemik bir avuç toprak<br /> dedi: ‘‘Ölüm sır değildir.’’</p> <p>Ay kanadı derken<br /> şafak ağardı ağır aksak.<br /> Yine bir sabah oluyordu işte<br /> günışığını kulunlayarak.</p> <p>‘‘Geçiyordum uğradım,’’ dedim;<br /> sözüm ağzımda kaldı.</p> <p>BİR SÖYLENCE</p> <p>Mayın tarlalarını aşıp geldiler,<br /> başlarını dayadılar penceremizin demirine.<br /> Uzun tüfekleri vardı. Mermiler<br /> taşıyordu omuzlarından. Atları yoktu,<br /> çimen yaprakları yapışmıştı yüzlerine;<br /> yolcuydular. İşleri varmış görülecek.<br /> Gözlerinde mor halkalar, soluktu<br /> renkleri biraz. ‘‘Tarih biziz,’’ dediler,<br /> ‘‘Zaman’ı bıçakla kazımak gerek... ’’<br /> Biliyorduk bunları. Su ve ekmek<br /> koyduk çantalarına, birer tulum<br /> ayran. Uğurladık şafağa doğru...<br /> Gittikleri yolda duruyor hâlâ, duru<br /> bir gök ve ezilmiş bir avuç kum.</p> <p>AYN-İ ZALİHA</p> <p>Doğan güne tırmanın ey sarmaşıklar<br /> çaldığım kamış kavala  tırmanın ey<br /> güz kuşları, bir gözü mühürlü gümüş balıklar.<br /> – Sesiyle bulutlara asılı kaldı Haley.</p> <p>Celâleddin  Mesnevî’sini farsça sesledi<br /> fevren türkçeye çevirdi ney:<br /> bir çobandı o fakat çoban dilini bilmezdi.<br /> – Küskün kavalına dayalı kaldı Haley.</p> <p>Koca Babil’den ne düştü hissemize<br /> terle karılan Ninova kentinden;<br /> bildiği lisanla sor bakalım Halil İbrahim’e.<br /> – Ayn-i Zaliha’ya çakılı kaldı Haley.</p>
Tekrar Baskı3. Baskı / 07.2015
Yorum Yap
Not: HTML'e dönüştürülmez!
Kötü İyi
Bu site, +360® - Gelişmiş E-ticaret Paketleri ile hazırlanmıştır.