Warning: SessionHandler::read(): open(/var/cpanel/php/sessions/ea-php73/sess_fa356439a99dbddf67fce46659c0ec40, O_RDWR) failed: No such file or directory (2) in /home/gurupmarket/domains/gurupmarket.com/public_html/system/library/session/native.php on line 17
Metal Yorgunluğu - Seçme Öyküler - 3366-9789750816338
Kategoriler
Alışveriş Sepetiniz

 Açılışa özel sepette  %33 indirim!

Metal Yorgunluğu - Seçme Öyküler

Metal Yorgunluğu - Seçme Öyküler
Ücretsiz Kargo
100 TL Üzeri Ücretsiz Kargo
Müşteri Hizmetleri
085X XXX XX XX
Geri İade İmkanı
14 Günde Geri İade
80,00TL
Vergiler Hariç: 80,00TL
  • Stok Durumu: Stokta var
  • Ürün Kodu:: 3366-9789750816338
  • YAZAR ADI: 3366-978-975-08-1633-8

Odada bir nezle kokusu vardı yalnız. Gözleri alışınca yatağı seçti. İki iskemleyle tahta bir masa duruyordu yatağın yanında. Karşıki duvara babaannenin beyaz elbiseli bir gençlik resmi asılmıştı. Saçları örülüydü. Bir iskemleye dayanıyordu. Çizmeli bir adam oturuyordu iskemlede. Eski bir oda görmenin ezikliği çöktü Şükrüye’nin üstüne. O sırada yataktaki gölge doğruldu: “Kimsin sen?”

Kitap
Sayfa Sayısı112
Kitap Özellikleri
Basım Tarihi06.2009
Boyut13 x 19.5 cm
Tadımlık<p>(“Ormandaki Ayna”dan)</p> <p>Ece, Sosyal Sigortalar Durağında otobüs bekliyordu.<br /> Yağmur hızlanmıştı.<br /> Ece’nin beyaz pabuçları çamur içindeydi, ince beyaz bluzu sırtına yapışmıştı. Saçları sırılsıklam olmuştu.<br /> Ece’nin dişi ağrıyordu. Birkaç ağrı kesici almıştı dünden beri, demin de Belma bir aspirin vermişti. Ağrı tam kesilmemiş, ağrıya çok benzeyen bir zonklamaya dönmüştü.<br /> Ece, zırzırı bozuk çantasının ağzını kapalı tutmaya, böylelikle çaprazlama yağan ve cep defterini, anı defterini, her zaman darmadağınık duran kâğıt paralarını, geleneksel tığını sapladığı kırmızı yün çilesini, kısaca bütün geçmişini ıslatıp silmeye kalkışan yağmuru engellemeye çalışıyordu.<br /> Özel arabalarla minibüsler, başdöndürücü bir hızla, çamurlar sıçratarak, farlarıyla göz alarak, alay edercesine geçiyorlardı önünden. Karşıt iki yöne doğru. İnsanlar –sürücülerle yayalar– bu sıcak yaz gününün sonunda bastıran yağmura yakalanmamış olmanın tadını çıkarıyorlardı, güvenli, kaygan arabaları, geniş, çok renkli şemsiyeleriyle.<br /> Taksiye binecek kadar parası vardı ama Ece, durakta uzun bir süre bekledikten sonra taksiye atlamayı yenilgi sayardı. “Neden hiç yeri değilken paramı saçıp savurur, sonra böyle en gerektiği anda sakınırım?”<br /> Saatine baktı. Erkendi daha. Otobüs bekleyebilirdi. Bunu düşünür düşünmez, bütün açıklamalarla özürler bir yana (özürlerle açıklamaları daha sayıp dökmeden içlerindeki savunma payını görebilirdi) aslında eve gitmek istemediğini ayırdetti. Şaşırdı.<br /> Demek Belma’ya yalan söylemişti.<br /> Ece’nin solgun yanakları kızardı geleneksel utançtan.<br /> “Daha altı buçuk, erken,” demişti. Belma şirketten çıktıklarında.<br /> Birlikte, çıtkırıldım çalışan kız kahkaları atarak, kaldırımlarda sekerek, ilk yağmur damlalarından kaçarak kol kola durağa yürürlerken.<br /> “Daha erken.”<br /> “Erken döneceğimi söylemiştim bu akşam.”<br /> “Saçmalamasana,” dedi Belma öfkeyle. “Koca kız oldu artık. Kaldırsın kıçını, kursun kendi sofrasını. Her şeyi senden bekliyor.”<br /> “Bu akşam söz verdim ama,” dedi Ece.<br /> “Yüz veriyorsun. Her şeyi senden bekliyor. Ne oluyor sonuçta? Kendin hırpalanıyorsun?”<br /> “Doğru,” dedi Ece. “Ama–”<br /> “Bak bugün şirkete geldin, dünyaya açıldın bir bakıma. Kötü mü oldu? Kızlar nasıl özlemişler seni...”<br /> “Ben de onları,” dedi Ece.<br /> ‘Onları mı, bilemiyorum. Ama şirketin temiz odalarını, çınlayan genç kahkahaları, topuk tıkırtılarını, renk renk soket çorapları, saçma sapan gülmeleri, sitemleri, küskünlükleri, barışmaları, çay içmeleri, çalışma günlerinin kokusunu, tınısını özlemişim. Ama o kadar.’<br /> “Saat daha altı buçuk. Hadi bize gidelim. Birşeyler hazırlarım ayaküstü, şöyle yorulmadan çırpıştırırım. Atilla erken yatar, laflarız.”<br /> Belma’nın sesinde dün akşama bir anlığına dönen, o suçluluğu atmak isteyen bir iniş sezdi Ece.<br /> “Daha dün akşam sizdeydim,” dedi. “Hem söz verdim, gerçekten.”<br /> Ece, bir zamanlar –yani şimdi çok uzaklardaymış gibi gelen üç yıl öncesi– Belma’nın çalıştığı şirkette çalışıyordu. Yararını düşünmeden de belli bir işte çalışmanın, ter dökmenin onurlu bir çaba sayılması gerektiğine inandığı günlerde.<br /> Yalan söylemişti. Onlara gitmek istemiyordu. Belma ile Atilla, ne ayrılığı kaldırabiliyor ne evliliği yürütebiliyorlardı. Birbirlerine ve kendilerine duydukları bu küskünlük yüzünden de soludukları ortama usul usul ağu katıyorlardı. İlk duyuşta gelişigüzel, en azından artniyetsiz gibi gelen sözcükler kullanıyorlardı sözgelimi ama sonra, biraz sonra, odadaki üçüncü kişi bu sözcüklerin altından akan öteki dili kavrıyor, benzer deneyimlerden geçtiği için anlayışla karşılamaya çabalıyor, sonunda, yıllardır süregelen bu oyunda kendisine nasıl bir pay düştüğünü kestiremeden köşesinde kalakalıyordu.</p>
Tekrar Baskı11. Baskı / 02.2023
Yorum Yap
Not: HTML'e dönüştürülmez!
Kötü İyi
Bu site, +360® - Gelişmiş E-ticaret Paketleri ile hazırlanmıştır.