Porselen Bebek

Porselen Bebek
Ücretsiz Kargo
100 TL Üzeri Ücretsiz Kargo
Müşteri Hizmetleri
085X XXX XX XX
Geri İade İmkanı
14 Günde Geri İade
35,00TL
Vergiler Hariç: 35,00TL
- Stok Durumu: Stokta var
- Ürün Kodu:: 3342-9789750816222
- YAZAR ADI: 3342-978-975-08-1622-2
“Kimse onun gibi gülümsemiyordu bana. Annem, çok işi olduğundan çok yoruluyordu. Bazan gülmeyi unutuyordu. Ablam, ‘dersim var, git başımdan’ diyordu. Ninem namaz kılıyor, Tanrı’yı düşünüyordu. Babamı zaten az görüyordum. O da ikide bir, ‘ben önemsiz bir memurum,’ diyordu. Porselen abla yorgun değildi. ‘Git başımdan,’ demiyordu. Önemsiz biri olduğunu da sanmıyordu.”
Selçuk Baran, bu defa çocuk öyküleriyle bizimle.
Kitap | |
Sayfa Sayısı | 100 |
Kitap Özellikleri | |
Basım Tarihi | 05.2009 |
Boyut | 13.5 x 19.5 cm |
Tadımlık | <p>Porselen Bebek</p> <p>— Hani o eski, küçük evimiz vardı ya, onu anlatsana, dedim ablama.<br /> — Hangi eski, küçük evimiz,diye sordu ablam.<br /> — Canım, hani vardı ya,ormanda.<br /> — Saçmalamasana! Ormanda falan oturmadık biz. Son günlerde ha bire saçmalıyorsun. Bir sürü uyduruk şey anlatıyorsun.<br /> Bir süre düşündüm. Ablamın beni başından savmasını istemiyordum.<br /> — Belki ormanda oturmadık ama iyi biliyorum, bir sürü ağaç vardı. Bizim küçük evimiz de işte bu ağaçların ortasındaydı.<br /> — Öyle bir evde de oturmadık. Dedim ya, uyduruyorsun.<br /> — Ama sen anlatmıştın. Nasıl unutursun? Küçük, küçücük bir evdi, demiştin. Evimizin arkasından dere geçiyordu. Üzerinde tahtadan bir köprü bile vardı. Şöyle yay gibi...<br /> Biz öyle bir evde oturmadık hiç. Hep bu kentteydik. Kentte bahçesinde dere geçen bir ev görülmüş şey mi?<br /> — Ama ben biliyorum. Hatta küçük evimiz duvarda asılı duruyordu. Her yanı tahtadandı.<br /> — Tanrı iyiliğini versin senin. O bir duvar süsüydü. Tahtadan yapılma küçük bir ev... Evet, şimdi hatırladım.<br /> — Nerede peki o şimdi?<br /> — Bir gün çivisinden düştü. Parçalandı. Annem de çöpe attı.<br /> — Ya, dedim.</p> <p>Doğrusu çok üzülmüştüm. Demekki küçük evimiz parçalanmıştı. Acaba hiç onarılamaz mıydı? Annem neden kırılan her şeyi çöpe atar bilmem ki. Babamsa hiç anneme benzemez. O bizim olan bir şeyi, eskise bile, kırılıp parçalansa bile çöpe atmaya kıyamaz. Sözgelimi bir kahve fincanı kırılsa hemen yapıştırmak ister. Ama annem hemen karşı çıkar:<br /> Kırılan bir şey, der, onarıldımı eskisinin yerini hiçbir zaman tutmaz. En iyisi atmalı onu. Hiç değilse gözümüz görmez. Gözümüz görmeyince de unutur, gideriz.<br /> Ama işte ben küçük evimizi unutmamıştım. Yani onu çöpe atmak işe yaramamıştı. Birkaç gün sonra gene ablamın yanına gittim.<br /> — Olsun, dedim, sen gene küçük evimizi anlat bana.<br /> — Valla kafa şişirdin artık.<br /> — Bak, küçük küçücük bir evdi. Ne de güzeldi. Yukarda çatıda küçük bir de odası vardı. Bizim odamız. İkimiz orada yatardık. Derenin sesini duyardık. Derenin sesini dinleye dinleye uyurduk hani.<br /> — İşte hepsini biliyorsun ya.. Bana anlattırıp ne olacak?</p> <p>Sen anlatınca başka oluyor ama. Dinlemek hoşuma gidiyor.<br /> — Rahatbırak beni. Görüyorsun ders çalışıyorum. Hem bütün bunları çoktan unuttum. Canın o kadar sıkılıyorsa, git, pencereden bak.<br /> “Git pencereden bak,” demesi kolay. Pencereden bakınca canımın sıkıntısı geçiyor mu sanki? Karşımda apartmanlar.. apartmanlar... apartmanlar... Bir gün üşenmedim saydım: tam yüz tane pencere vardı. Belki daha fazla pencere vardı ama ben ancak yüze kadar sayabiliyordum. Bazen pencerelerin birinden bir çocuk bakıyor... Yüzü gülmeyen bir çocuk. Belki o da bizim blokların pencerelerini sayıyor. Pencereden bakınca ağaçlar, ormanlar, dereler, tahta köprüler görünmüyor ki. Demek bizim küçük, tahtadan bir evimiz olmamış hiç. O yalnızca bir oyuncakmış. Kırılınca da çöpe atılmış.<br /> Bir gün babamın arkadaşı birresim getirdi. Onu duvara, büfenin üzerine astılar. Ablam,<br /> — Bu ne biçim resim, dedi. Çok kötü yapılmış. Üstelik eski moda.<br /> — Yabancı bir ülke olmalı burası, dedi ninem. Baksanıza kuleler falan... Yabancı bir ülkeden bize ne canım? Cami resmi olsaydı bak, o zaman anlardım.<br /> — Büfenin üzerine meyve resmi daha yakışırdı, dedi annem de.<br /> — Arkadaşımın armağanına el süreyim demeyin sakın, diye kestirip attı babam.<br /> Gittim, babamın elini tuttum. Çünkü ben resmi sevmiştim.<br /> Sonra artık hiç pencereden bakmadım. Hep resmi seyrettim.<br /> — Abla bak, dumanı tüten kavakları görüyor musun?</p> |
Tekrar Baskı | 4. Baskı / 03.2018 |