Seçme Şiirler - René Char

- Stok Durumu: Stokta var
- Ürün Kodu:: 3136-9789750815140
- YAZAR ADI: 3136-978-975-08-1514-0
“Biz yönetilmeyiz. Bize en uygun efendi Şimşek’tir; bir aydınlatır, bir ikiye biçer bizi.”
Char’ın bu sözünden hareketle, birçokları onun alnına iliştirmiştir Şimşeği. Bu Güneyli savaşçı, koca ozanın kendi elleriyle yoğurduğu yazgısına gerçekten ancak bir şimşek izi yaraşırdı.
Şiir onun için “en gür sessizliğin sözü”. Hemen Herakleitos’u akla getirebilecek bilmeceli, daha çok yalvaçsı bir dil Char’inki. Gerçeküstücülerle, Rimbaud’yla, simyacılarla akraba ya o “şimşek izi dışında başka bir seçkinlik izi taşımadan”, ayağa dikilmiş duruyor, “yalnız ve ustasız, sarıasma kuşunun yalın türküsüyle birlikte.” Bilmeceden âlâ yalın türkü mü var? Essah ozan…
Samih Rifat 1990’da yayımlanan, Char’dan Seçme Şiirler derlemesine yenilerini ekledi. “Durup ince şeyleri anlamaya zamanı kalmamış” çağdaş insanlara dingin bir kaya parçasının sesini dinlemeye yine bir çağrı…
“Söyle ateşin söylemeye çekindiğini
Havanın güneşi, gözüpek aydınlık,
Ve öl, herkes adına söylediğin için.”
Kitap | |
Sayfa Sayısı | 68 |
Kitap Özellikleri | |
Basım Tarihi | 12.2008 |
Boyut | 13.5 x 21 cm |
Tadımlık | <p>RÜZGÂRA İZİN</p> <p>Köyün yamaçlarına kamp kurmuş mimoza ağaçlı tarlalar vardır. Toplama zamanı oralardan uzakta, kolları gün boyu kırılgan dallarla uğraşmış bir kıza rastlarsınız ara sıra. Alabildiğine güzel kokulu bir karşılaşmadır bu. Işıltı çemberi kokudan bir lambaya benzeyen kız, sırtı batan güneşe dönük, yürür gider.<br /> Onunla konuşmak bir kutsallığı çiğnemek olur.<br /> Otları ezen bez çarıklarıyla yol verin geçsin. Kim bilir, belki de dudaklarının üstünde bir sanrı gibi, Gece’nin nemini görebilirsiniz!</p> <p>SEPETÇİNİN KADINI</p> <p>Seviyordum seni. Seviyordum fırtınanın kırıştırdığı bir pınara benzeyen yüzünü, öpüşümü saran beyliğinin armalarını. Kimileri yusyuvarlak bir düşgücüne sığınır. Banaysa gitmek yeter. Umutsuzluktan getirdiğim sepet öylesine küçüktü ki sevgilim, incecik söğüt dallarıyla örebildik onu.</p> <p>ÉVADNÉ</p> <p>Yaz ve yaşamımız tek bir bütündük<br /> Kırlar güzel kokulu etekliğinin rengini yutar<br /> Barışmıştı zorlamayla açgözlülük<br /> Çalgısının yalpası az sonra çöküp gidecek<br /> Maubec şatosu kile gömülürdü<br /> Bizi sendeletirdi bitkilerin hoyratlığı<br /> Bir karga, filodan kopmuş kara kürekçi<br /> Kolu bacağı koparılmış öğle vaktinin<br /> Dilsiz çakmaktaşı üstünde<br /> Yumuşak devinimlerle süregiden<br /> Uzlaşmamıza eşlik eder<br /> Her yanda durup dinlenmesi gerekirdi orağın<br /> Az bulunurluğumuz bir saltanatı başlatırdı<br /> (Gözkapaklarımızı kırıştıran o uykusuz rüzgâr<br /> Her gece çevirirken onaylanmış sayfayı<br /> İstiyor ki senden alıkoyduğum her parça<br /> Bir acıkmış çağ ve dev gözpınarı ülkesine yayılsın)<br /> O tapılası güzel yılların başlangıcıydı<br /> Anımsıyorum toprak biraz severdi bizi.<br /> JACQUEMARD VE JULIA</p> <p>Eskiden ot, tükenmeye yüz tutmuş yolların birbirine uyduğu saatte tatlılıkla dikerdi saplarını, tüm ışıklarını yakardı. Gündüzün atlıları sevdalarınca doğar ve yavuklularının şatolarında, boşluktaki hafif fırtınalar kadar çok pencere olurdu.</p> <p>Eskiden ot, birbiriyle çelişmeyen binlerce güzel söz bilirdi. Gözyaşıyla ıslanmış yüzlerin koruyucusuydu o. Hayvanları büyüler, yanılgıya sığınak açardı. Zaman korkusunu yenen ve acıyı hafifleten gökyüzüne benzetilebilirdi uçsuz bucaksızlığıyla.<br /> Eskiden ot, delilere karşı iyi, cellada düşmandı. Her günkü eşikle yeniden evlenir, gülüşü kanatlı oyunlar bulurdu kendine (bağışlanmış, bir o kadar da kaçamak oyunlar). Yolunu yitiren ve tümüyle yitirmek isteyenler için hiç de katı değildi.<br /> Eskiden ot, gecenin kendi gücünden daha az değerli olduğunu, kaynak sularının yollarını keyiflerince dolandırmadıklarını ve diz çöken tohumun, yarı yarıya kuşun gagasında sayılabileceğini kanıtlamıştı. Eskiden toprakla gök birbirinden nefret ederdi ama toprak da gök de yaşardı.<br /> Söndürülmez kuraklık akıp gidiyor şimdi. İnsan tanyerine yabancı. Yine de, bugün düşlenemeyen yaşamın peşinde ürperen istemler, yüz yüze gelecek mırıltılar ve keşfeden, sapasağlam çocuklar var.</p> <p>TARİH</p> <p>Sen bana göründüğünde, en sevdiği kayanın üstünde türkü söylüyordu yaz, türkü söylüyordu az ötemizde ve biz, uzun mavi küreğiyle ayaklarımızın dibinde oynaşan denizden daha deniz, suskunluk, sevecenlik, hüzünlü özgürlük kesilmiştik.</p> <p>Türkü söylüyordu yaz ve senin yüreğin, ondan uzakta yüzüyordu. Gözüpekliğini öpüyordum, kararsızlığını duyuyordum. Dalgaların saltıklığından, evlerimizi taşıyan eller için öldürücü erdemlerin volta vurduğu o ulu köpük yarlarına giden yol. İnanmaya yatkın değildik. Sarılmıştı çevremiz.<br /> Yıllar geçti. Fırtınalar öldü. İnsanlar gitti. Yüreğinin artık beni görmediğini duyumsamak acı veriyordu. Seviyordum seni. Yokluğunda yüzümün ve mutluluk boşluğumda. Seviyordum seni, her şeyde değişken ve sana sadık.<br /> BAĞLILIK</p> <p>Kentin sokaklarında sevgilim var benim. Nereye gittiği önemli değil bölünmüş zamanın içinde. Artık sevgilim değil, herkes onunla konuşabilir. Artık anımsamıyor, gerçekte kim sevmişti onu?</p> <p>Bakışların dileğinde benzerini arıyor. Bağlılığımı yürüyor uçtan uca. Umudun resmini çiziyor, sonra da hafif, uzaklaştırıyor onu. Kendi istemese de ağır basıyor.<br /> Mutlu bir batık gibi dibinde yaşıyorum onun. Yalnızlığım onun hazinesi, o bilmese de. Atılımını çevreleyen büyük boylamda özgürlüğüm içten içe oyuyor onu.<br /> Kentin sokaklarında sevgilim var benim. Nereye gittiği önemli değil bölünmüş zamanın içinde. Artık sevgilim değil, herkes onunla konuşabilir. Artık anımsamıyor, gerçekte kim sevmişti onu ve kim aydınlatıyor uzaktan, düşmesin diye.</p> <p>BİZİ TAŞIYAN O DUMAN</p> <p>Bizi taşıyan o duman, taşı yerinden eden sopanın ve gökyüzünü açan bulutun kızkardeşiydi. Küçümsemezdi, olduğumuz gibi kabul ederdi bizi: çenelerinde bir sürgü, bakışlarında bir dağ, umut ve şaşkınlıkla beslenen ince dereler gibi.</p> <p>GERİ VERİN ONLARA...</p> <p>Geri verin onlara, artık onlarda olmayanı.<br /> Göreceklerdir yeniden, hasat tohumunun başakta<br /> kapanıp kalışını, otların üstünde sallanışını.<br /> Öğretin onlara düşüşten yükselişe yüzlerinin<br /> on iki ayını,<br /> Seveceklerdir bir sonraki isteğe dek yüreklerinin<br /> boşluğunu;<br /> Çünkü hiçbir şey batıp gitmez ya da küllerde<br /> kalmaz;<br /> Ve sonunda toprağın yemişlere ulaştığını<br /> görmeyi bilen kişi,<br /> Sarsılmaz başarısızlıktan, yitirse bile her şeyi.</p> <p>SÖYLE...</p> <p>Söyle ateşin söylemeye çekindiğini<br /> Havanın güneşi, gözüpek aydınlık,<br /> Ve öl, herkes adına söylediğin için.</p> <p>BİR KUŞ</p> <p>Telin üstünde bir kuş, türküsünü söylüyor</p> <p>Bu yalın ve toprağa kıl payı yakın yaşamın.<br /> Cehennemimiz seviniyor buna.</p> <p>Sonra rüzgâr acı çekmeye başlıyor<br /> Ve bunu farkediyor yıldızlar.</p> <p>Ey bunca derin yazgıyı aşıp gitmekten<br /> Deliye dönen yıldızlar!</p> <p> </p> <p>TUTUKLUNUN KURŞUNKALEMİ</p> <p>Ağzı sis demeti bir sevi,</p> <p>Çiçek gibi açıyor ve yokoluyor.<br /> Bir avcı izleyecek onu, bir gözcü öğrenecek bunu;<br /> İkisi tiksinecekler birbirlerinden, sonra da üçü lanetleyecekler<br /> birbirlerini.<br /> Dışarda don var, ağacın içinden geçiyor yaprak.</p> <p> </p> <p>YARDIMCILAR</p> <p>Yeryüzünde güzelliği doyurmak için</p> <p>Bağlamamız gereken kişiler,<br /> Bildik ya da yabancı,<br /> Fırtınaya benzer,<br /> Ne beklerler birbirlerinden?<br /> Ansızın bir bulut kovar onları.<br /> Bir martıyla aynı anda<br /> Var oldular ya, yeter.</p> <p>OKULLU KIZIN ARKADAŞI</p> <p>Bilirim okul çantasına</p> <p>Koşulmuş öğrencilerden<br /> Daha hızlı yürür yollar<br /> Güzün soluğunu kesen<br /> Çamurunda dumanların bata çıka<br /> Bendelerinize karşı her zaman katı<br /> Siz miydiniz o gülümseyen gördüğüm<br /> Kızım kızım korkuyorum<br /> Çekinmediniz mi o yabancı serseriden<br /> Size yol sormak için<br /> Kasketini çıkardığında<br /> Şaşırmış görünmediniz<br /> Yaklaştınız birbirinize<br /> Sanki gelincik ve buğday<br /> Kızım kızım korkuyorum<br /> Dişleri arasındaki çiçeği<br /> Düşürebilirdi<br /> Gönlü olsaydı adını söylemeye<br /> Geri vermeye batığı dalgalara<br /> Sonra da uykularınızı kaçıracak<br /> İlençli bir açıklama<br /> Kanının çalıları arasından<br /> Kızım kızım korkuyorum<br /> O genç adam uzaklaştığında<br /> Akşam bir duvar ördü yüzünüze<br /> O genç adam uzaklaştığında<br /> Sırtı kambur alnı eğik eli boş<br /> Durgunlaştınız söğütlerin altında<br /> Hiç böyle olmamıştınız<br /> Geri verecek mi güzelliğinizi<br /> Kızım kızım korkuyorum<br /> Ağzında tuttuğu çiçek babacığım<br /> Biliyor musunuz neyi gizliyordu<br /> Sineklerin üşüştüğü saf bir kötülüğü<br /> Acıma duygumla örttüm üstünü<br /> Ama gözleri tutuyordu<br /> Benim kendime verdiğim sözü<br /> Deliyim yeniyim ben<br /> Babacığım sizsiniz değişen.</p> |