Kategoriler
Alışveriş Sepetiniz

 Açılışa özel sepette  %33 indirim!

Sonrası Kalır II - Bütün Şiirleri

Sonrası Kalır II - Bütün Şiirleri
Ücretsiz Kargo
100 TL Üzeri Ücretsiz Kargo
Müşteri Hizmetleri
085X XXX XX XX
Geri İade İmkanı
14 Günde Geri İade
420,00TL
Vergiler Hariç: 420,00TL
  • Stok Durumu: Stokta var
  • Ürün Kodu:: 1930-9789750809392
  • YAZAR ADI: 1930-978-975-08-0939-4

"Doğanın bana verdiği bu ödülden
Çıldırıp yitmemek için
İki insan gibi kaldım
Birbiriyle konuşan iki insan"
...

"Ve işte bir dip balığı su boşluğunda
Çırparaktan yüzgeçlerini
Hiç kimseye uymayan bir mevsim öneriyor"

Kitap
Sayfa Sayısı624
Kitap Özellikleri
Basım Tarihi04.2005
Boyut13.5 x 21 cm
Tadımlık<p>Ben Ruhi Bey Nasılım<br /> İstanbul, 1976 / Koza Yayınları<br /> I</p> <p>Gördün mü hiç suyun yanmasını tuzda<br /> Gördüm ben bu yaşam boyu iniltiyi<br /> Büyük bahçelerin küçük içinde<br /> Saksılardan birinde<br /> Gördüm de<br /> Uyurken uyandırılmış gibi<br /> Beni bir sardunya büyüttü belki.<br /> ./..<br /> O ben ki<br /> Bir kadında bir çocuk hayaleti mi<br /> Bir çocukta bir kadın hayaleti mi<br /> Yalnızca bir hayalet mi yoksa.</p> <p>Ne peki<br /> Yere dökülen bir un sessizliği mi<br /> Göğe bırakılmış bir balon sessizliği mi<br /> İşini bitirmiş bir org tamircisinin<br /> Tuşlardan birine dokunacakkenki<br /> Dikkati ve tedirginliği mi.<br /> Bekler mi beni<br /> Her yanı, ama her yanı çocuklar gibi gülümseyen<br /> Bir sürü yaz gününün içinde<br /> Acaba bekler mi beni<br /> Uykularım, o sonsuz uykularım<br /> Yanmış bir limonluktaki<br /> –Ve limonlar ki her gün bir yaprak ayininde<br /> Sesini hiç eksiltmeyen–<br /> Ama bilmez miyim ben<br /> Bilmez miyim hiç<br /> Böyle sığ hayallerle oyalanmak yerine<br /> Kısacık bir zaman olmalıydı elimde<br /> Turfanda mevya gibi bir zaman<br /> Yollar yollar kateden tadı ve ekşiliği<br /> Geçerek erguvanların dönemecinden<br /> Leylakların dörtyol ağzından<br /> Yapıştırıncaya dek beni dudaklarına<br /> Acının dudaklarına ve geçmişin<br /> Bir yaban gülü yaprağı gibi beni<br /> Ama ne gezer.<br /> Korkmuyorum artık solmaktan<br /> Solmaktan ve solgunluktan<br /> Gelmişim nerelerden böyle<br /> Kurumuş bir dere yatağı gibi<br /> Ya da pek kurumamış da<br /> Baygın, hasta ya da cançekişen<br /> Çırparaktan yüzgeçlerimi dip sularında<br /> Ya da yer tahtaları, muşamba, örtük perdelerin kasvetini<br /> Yorgun düşerek taşımaktan<br /> Ve ne çıkar ayırmasam kendimi<br /> Suların büyük içkilere kavuştuğu koylardan.<br /> Koylardan<br /> Kapsayan o sevimsiz, o küçük aşkları da<br /> Eskiyen turunçlar gibi ilk rengini pek aratmayan<br /> Ayırmasam kendimi<br /> Diyorum ayırmasam<br /> Köhnemiş bir geminin –izine pek rastlanılmayan–<br /> İçindeki bir yolcudan da, değerli taşlarla dolu cepleri<br /> Cepleri yüreği cepleri<br /> Ayırmasam da ben<br /> Kim görürdü o yolcuyu, yani kim farkederdi beni<br /> Sıradan acılardır çünkü bütün ilgileri toplayan<br /> Oysa sıkıntıyı buruşuk  bir iç çamaşırı gibi saklayan<br /> Bu kımıltısız gövde<br /> Görülmemiştir ki hiç görülsün şimdi<br /> Görülmediği gibi gündoğumundan havalanan kuşların<br /> Ya da bir oda kapısını açtığınız zaman<br /> O müthiş öğle sıcağında<br /> Pencerenin önünde örgü ören birinin<br /> –Örgü mü, bir çay bardağını başka başka tutan ellerin becerikliliği mi–<br /> Görülmediği gibi<br /> Ama var mıydı sanki görülmeyi isteyen<br /> Var mıydı bir şeyler bekleyen yüreğimin eskittiklerinden.</p> <p>II</p> <p>Ve her şey hızla yetişti sonra<br /> Sarı bir günün kahverengi yarınına.</p> <p>Yıkılmış bir ağacın üstünde yıllarca oturdum da<br /> Gözleri avına benzeyen bir avcıydım sanki<br /> Ağaç da çürümüş zaten<br /> Kazımış, oymuş bir yerlerinden gelip geçen onu<br /> Ağaç mı, içi yıllarla dolu bir kutu mu<br /> Çözmek için mi acaba içlerindeki bir gizi<br /> – Giz mi, bir giz gereksinmesini mi –<br /> Yoklamışlar orasından  burasından<br /> Kim bilir.<br /> Ama sessizlikten başka ne bulmuşlar<br /> Önemsiz bir iki anıdan başka<br /> Ya insan kılığında ya da bir dekor taşkınlığında<br /> Sorarım ne bulmuşlar<br /> Çoktan yeni bir umuda dönüşmüştür onlar da<br /> Anılar.</p> <p>Oysa bambaşka şeyler olmalıydı ağaçta<br /> Kazılmış, oyulmuş yerlerinde ağacın<br /> Buruk, mayhoş, daha çok da bir zehir tadındaki<br /> Bir şeyler olmalıydı. Ve sanki<br /> Yıllar var ki saklamışım orda ben<br /> Saklamışım anlaşılan<br /> Odasında yapayalnız doğuran bir kadının<br /> Dışa vurmak istemediği<br /> Ya da pek gereksinmediği<br /> O iniltiyi andıran<br /> Duyurulmayan her şeyi.</p> <p>III</p> <p>Ve her şey dönüştü işte<br /> Kahverengi bir çarşambadan<br /> Sapsarı bir cumartesiye.</p> <p>Ansızın bir rüzgâr çıktı demin<br /> Çölde yanıt arayan alaycı bir rüzgâr<br /> Kolalı bir örtü gibi acıtıyor yüzümü<br /> Yakıyor gözkapaklarımı da<br /> Toplayıp getiriyor anılarımı bir bir<br /> Uzun yolları hiç sevmeyen anılarımı.</p> <p>(Kaç türlü girilirdi anılardan içeri?<br /> 1 – İşte! bir zambağın özsuyunun içilişi gibi<br /> 2 – Süt emer gibi bir memeden<br /> Bütün renklerin ve bütün kokuların bir bir bilinişi<br /> 3 – Dibini kazıyor alanlar: dünyanın iççekişi.)<br /> (Ansak mı anmasak mı<br /> Yeri mi şimdi değil  mi<br /> Bir tren yolculuğunda ve her yerde<br /> Her şeyin ya da hiçbir şeyin hiç mi hiç çekilmezliğini<br /> Bir hafta tatilini, bir öğle vaktini, belki bir pazartesini<br /> Saatler iyi<br /> Adamlar gülüyorlarsa iyi, gülmüyorlarsa gene iyi<br /> Ve bütün yolcuların dalgın<br /> Koparıp koparıp bir şeyler yediklerini<br /> Görünüşte kararsız<br /> Görünüşte üzgün, endişeli<br /> Görsek mi acaba, görmesek mi<br /> Açıp da kapalı gözlerini arada<br /> Şöyle bir görünümü tek bir solukta<br /> Yalandan, inatla içine çekenleri<br /> Ya da bir köprüden geçerken, bir tünele girerken<br /> Belirtip yüzlerinde çok görmüşlüğün izlerini<br /> Bir tilki çevikliğiyle, acele<br /> Katarak yolculuğa hiç yoktan bir gizemliliği<br /> Bilmem ki, görmesek mi<br /> ./..<br /> Durunca tren bir istasyonda<br /> Dudakları çatlamış, ateşli, hasta bir istasyonda<br /> Dünyanın bütün elma satıcılarına bakıp<br /> Bakıp da her şeyi ilk defa tanıyormuş gibi<br /> Uzanıp pencerelerden sarkık gerdanlarıyla<br /> Tutarak parmaklarıyla yalancı<br /> Ve ucuzundan bir kolyeyi<br /> Acaba görmesek mi<br /> Bir treni ve dünyada tren olan her şeyi.</p> <p>Ansak mı anmasak mı acaba<br /> Yeri mi şimdi, değil mi<br /> Sırasını bekleyen bir kadının, hasta<br /> Gereğinden fazla abartılmış yüzünü<br /> Besbelli iğrenirdiniz<br /> Çevirirdiniz gözlerinizi yer tahtalarına<br /> Bir duvar saatine ya da kapıya<br /> Telefona bakardınız, tırnaklarınızı incelerdiniz uzun uzun<br /> Kısaca<br /> Kaçınmak isterdiniz o yüzden –ama bitmedi–<br /> Gördünüz, görüverdiniz bir daha<br /> Sıyrılmış acılardan ansızın<br /> Sevecen, durgun, sade<br /> O yüzü<br /> Belki de, orda, acele<br /> Karar verdiniz<br /> Bir anneniz olsun isterdiniz böyle<br /> Ve belki de sarılıp öpmek isterdiniz onu<br /> Her neyse...</p> <p>Söylesek, yeniden mi söylesek şimdi de<br /> Ben uzun yolları hiç sevmem<br /> Doğacak bir çocuk gibi beklemeli anılar<br /> Ansızın doğmalı, ansızın ölmeli saniyelerde.)</p> <p>IV</p> <p>Bırakıp gidiyor anılarımı rüzgâr<br /> Denize bırakılmış çöpler gibi<br /> Yol kenarlarında birikmiş gereksiz eşyalar gibi<br /> Geri veriyor ve çekip gidiyor usulca.</p> <p>Bulanık bir havuzun yanında buluyorum kendimi</p> <p>Bakımsız, taşları kırık bir havuzun yanında<br /> İçinden koyu yeşil bir çocuğun baktığı<br /> Çürümeye yüz tutmuş yaprak renginde<br /> Ağlaması yağmurlu bir sundurmaya benzeyen<br /> Kırık iskemleleri, çatlamış mermer masasıyla<br /> Yağmurlu bir sundurmaya<br /> Ve pencerelerde belli belirsiz bir kadın<br /> Pencerelerde ve her yanda.<br /> Bir çocukta bir kadın hayaleti mi<br /> Bir kadında bir çocuk hayaleti mi<br /> Yalnızca bir hayalet mi yoksa.</p> <p>(Nerdeyim<br /> Kelebeklerden dokunuşlar alan bir yaprak gibi inceyim<br /> Para bozduranların az çok bildiği<br /> Adres soranların gene bildiği<br /> Bir sokakta bir aşağı bir yukarı<br /> Saatlerce dolaşanların hemen hemen bildiği<br /> Amansız bir güceniğim.)</p> <p>Geri getiriyor bunları rüzgâr<br /> Geri getiriyor anılması kırmızı bir konağı da<br /> İniltili, hasta bir konağı da<br /> Çatısında baykuşların tünediği<br /> Birtakım iplerin düğümlendiği tahtaboşlarda<br /> Ve bütün konuşmaların bir tek cümlede toplanıp<br /> Suskunluğu bir anıt gibi yükselttiği<br /> Bir konağı ve konağın olanca görkemini<br /> Geri getiriyor rüzgâr.<br /> ./..<br /> (Konaksa yandı çoktan<br /> Tertemiz bir asfalt ezip geçti onu<br /> İyi biliyorum tertemiz bir asfalt<br /> Ezip geçti onu<br /> Kırmızı bir konak mezarı gölgesi bırakarak.)</p> <p>Ve yıllar ve günler ve saatler ayarlandı<br /> Caddeler, işhanları, kahveler ayarlandı<br /> Meyhaneler, genelevler<br /> Pasajlar, dar sokaklar, geçitler<br /> Soğuk biralar ayarlandı, soğuk her şey<br /> Ve bütün ilişkiler<br /> Birden yerini aldı.</p> <p>Ve her şey yetişti gene<br /> Sarı bir çarşambadan<br /> Kahverengi bir cumartesiye.</p> <p>V</p> <p>Ben Ruhi Bey, nasıl olan Ruhi Bey<br /> Nasılım<br /> Bir yaz ikindisinden çıktım geldim<br /> Diyelim bir pazartesiydi, biraz da şöyle geldim<br /> Kapıyı iyice kapadım<br /> –Kapadım mı, evet, kapadım–<br /> Çitlenbik ağacının altından geçtim<br /> Frenk üzümlerinden bir iki salkım kopardım<br /> Dişlerimle sıyırdım<br /> Sardunya renginde ve sardunya tadında idiler<br /> Biri fotoğrafımı çekiyorkenki gibi durdum<br /> Azıcık gülümsedim<br /> Ve dünya bana gülümsedi<br /> Çakılların üstünden yürüdüm<br /> Yürüdüm ki, bir sese benziyordum sanki<br /> Yüzyıllarca önce kırılmış bir kemik sesi<br /> İyice duydum<br /> Çıkarken bahçe kapısını açık bıraktım<br /> ./..<br /> –Çok yüksekti. Deniz dibi renginde ve demirdendi. Üstünde aslan başı kabartmalar vardı. İki yanında çok yüksek iki duvar uzar giderdi. Dışardan çam ağaçları görünürdü. Bir kırbaç gibi görünürdü. Ve ağaçların üstünde kırbaç kılıflarına benzeyen ve evlâtlıkların mavi pazen giysilerini andıran kalınlaşmış bir gökyüzü dururdu–</p> <p>On sekiz on beş trenine yetiştim<br /> Geniş kadife koltuğa oturdum<br /> Puromu yaktım –iki kibrit harcadım–<br /> Akşam gazetelerinde pek bir şey yoktu<br /> Haydarpaşa’ya kadar bulmaca çözdüm<br /> İskelede saçları çok iyi taranmış bir kız bana  baktı<br /> Bakışından tedirgin oldum<br /> Giyimsizdi, boyasızdı, bakımsızdı<br /> Vapurla Karaköy’e geçtim<br /> Tokatlı’ya uğradım<br /> Köprüden aldığım Fransız dergilerini karıştırdım<br /> Kirazla bir kadeh rakı içtim<br /> Çıkarken boy aynasında kendime baktım<br /> Oldukça yakışıklıydım<br /> Gömleğim tertemizdi, beyaz ceketim<br /> Tertemizdi ve ayakkabılarım<br /> Pantolonum ütülü<br /> Yelek cebimde ince altın bir zincir<br /> Sarı ve ince bıyıklarım<br /> Tam Ruhi Bey bıyığıydı<br /> Ve iki parmağım arasında bir çiçek sapı<br /> –Zakkum muydu, değil miydi, belki yazpatı–<br /> Boynumda menekşe rengi bir papyon<br /> Hafifçe sarkık<br /> Dudağımda bitti bitecek bir sigara<br /> Kenarında dudağımın<br /> Dışarı çıktım.<br /> ./..<br /> Tünele bindim, Asmalımescit’teki Viyana lokantasına geldim.<br /> Avusturyalı karı koca beni karşıladılar<br /> İkisi de eğilerek ben dimdik durdukça onlar bir kez daha eğilerek sonra yüz kez bin  kez ve durmaksızın eğilerek beni karşıladılar<br /> Benden başka oldukça şişman iki adam daha vardı, Beyaz Ruslardandılar, gözleri necef taşı gibi sert ve parlaktı<br /> Tezgâhta bir Leh Yahudisi votka içiyordu, yüzündeki ince damarlar fırçayla çizilmiş gibiydi, bir silinip bir canlanıyorlardı<br /> Soğut et getirdiler bana, omlet, bira filan getirdiler<br /> Üstüne kremalı ahududu getirdiler, likörle kahve getirdiler<br /> Çıkarken bolca bahşiş bıraktım.<br /> Markiz’e uğradım, dört mevsimden süzülmüş bir konyak içtim<br /> Düzeltip arada bir bıyıklarımı<br /> Uçları hafifçe ıslak<br /> Bir ara pencere camında kendime baktım<br /> Baktım ki, ben Ruhi Bey<br /> Nasıl olan Ruhi Bey<br /> Daha nasılım.</p> <p>Oradan Galatasaray’a kadar yürüdüm<br /> Bir kadının pembe beyaz teni dağılıp uçuşarak<br /> Gezindi ortalıkta bir süre<br /> Ve durdum<br /> Durdum bu güzel yaz ikindisinden çıkıp<br /> Bambaşka bir sonbahar sabahını giyininceye kadar<br /> Nasılım.</p>
Tekrar Baskı20. Baskı / 03.2024
Yorum Yap
Not: HTML'e dönüştürülmez!
Kötü İyi
Bu site, +360® - Gelişmiş E-ticaret Paketleri ile hazırlanmıştır.